Toplumun Katmanlarında Bir Soru: Biyologlar Eczane Açabilir mi?
Toplumsal yapının karmaşık dokusunda yürürken, mesleklerin sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve sembolik anlamlar taşıdığını fark ederiz. Bir sosyolog ya da toplumu gözlemleyen bir araştırmacı için, “Biyologlar eczane açabilir mi?” sorusu yalnızca yasal bir merak değildir; aynı zamanda bir toplumun bilgiye, emeğe ve uzmanlığa nasıl değer verdiğini sorgulama biçimidir. Çünkü meslekler, toplumun iş bölümünü düzenleyen görünmez ipliklerdir. Bu iplikler bazen statüyle, bazen cinsiyet rolleriyle, bazen de tarihsel kabullerle örülür.
Toplumsal Normlar ve Mesleklerin Sınırları
Modern toplumda meslekler, bireyin kimliğini tanımlayan en güçlü unsurlardan biridir. Türkiye’de “eczacı” denildiğinde akla gelen görüntü genellikle bir beyaz önlük, raflarda sıralı ilaç kutuları ve güven veren bir otorite figürüdür. Oysa biyologlar da yaşamın kimyasal, genetik ve ekolojik temellerine hâkimdir; bilimin başka bir kolunda aynı derecede derin bilgiye sahiptir. Ancak toplumsal normlar, bu iki uzmanlık alanını birbirinden katı sınırlarla ayırır.
Bu ayrım yalnızca yasal bir çerçeveden ibaret değildir. Toplum, “kim ne yapmalı?” sorusunu çok erken yaşlarda bireyin zihnine işler. Eczane açmak “eczacıya ait bir alan” olarak kodlanır; biyologlar ise laboratuvarın arka planında, gözle görülmeyen ama hayatı anlamlandıran araştırmalarla özdeşleşir. Böylece bilgi aynı olsa bile, toplumun meşruiyet tanımı farklıdır.
Cinsiyet Rolleri: Yapısal ve İlişkisel Ayrışma
Toplumsal cinsiyet rolleri, mesleklerin nasıl algılandığını da derinden etkiler. Erkeklerin çoğu zaman “yapısal işlevlere” yöneldiği; sistem kurma, üretim zinciri oluşturma veya otorite alanlarında konumlandığı gözlenir. Kadınlar ise “ilişkisel bağlar” kurmada, iletişim, bakım ve sosyal dayanışma ekseninde varlık gösterir.
Bir eczane, bu iki boyutu da içinde barındıran bir mekândır. Eczacı bir yandan tıbbi düzenin parçasıdır (yapısal işlev), öte yandan hastayla kurduğu güven ilişkisiyle duygusal bir bağ geliştirir (ilişkisel bağ). İşte burada sosyolojik bir çelişki doğar: Eğer biyolog bir kadınsa, onun eczane açamaması sadece yasal değil, aynı zamanda kültürel bir dışlanmadır. Çünkü kadın, toplumun ona atfettiği “bakım ve ilişki” rolünü mesleki olarak sürdürmek ister; ancak sistem, bu rolü belli mesleklerle sınırlandırır.
Erkek bir biyolog ise daha farklı bir engelle karşılaşır. O, bilimsel bilginin otoriter temsilcisi olarak görülür, fakat toplum bu otoriteyi “eczane” gibi daha duygusal ilişkiler içeren alanlarda beklemez. Böylece her iki cinsiyet de kendi toplumsal rolüne ters düşen bir görünürlükle karşı karşıya kalır.
Kültürel Pratikler ve Mesleki Meşruiyet
Türkiye’de “eczane” yalnızca ilaç satılan bir yer değildir; aynı zamanda bir danışma, güven ve toplumsal temas mekânıdır. Bir eczacının müşteriye “geçmiş olsun” demesi, yalnızca bir nezaket değil, kültürel bir ritüeldir. Biyologlar ise çoğu zaman laboratuvarlarda, doğayla ya da mikroskobik dünyalarla etkileşim halindedir. Bu fark, toplumsal olarak “doğru meslek-doğru mekân” eşleşmesini besler.
Bununla birlikte, bilgi çağında disiplinler arası geçişlerin arttığı bir dönemdeyiz. Biyoteknoloji, farmakoloji, genetik mühendisliği gibi alanlar, biyolojinin eczacılıkla olan mesafesini giderek daraltmaktadır. Ancak toplumsal kabuller, bu bilimsel yakınlaşmaya ayak uydurmakta yavaştır. Toplum, eczacı kimliğini “devletin tanıdığı otorite” olarak görmeye devam ederken, biyologların bilgisi çoğu zaman “arka planda kalan uzmanlık” olarak değerlendirilir.
Biyologların Eczane Açması Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme
Hukuki olarak biyologların eczane açmasına izin verilmemesi, yalnızca mesleki bir düzenleme değil, toplumsal bir hiyerarşinin de göstergesidir. Bilgiye erişim ve bu bilginin ekonomik karşılığını belirleme yetkisi, genellikle kurumsal kimliklerle sınırlıdır. Eczacı diploması, sadece bir belge değil; toplumsal onayın sembolüdür. Biyologun sahip olduğu bilgi, bu onay zincirine dahil edilmediğinde, toplum tarafından “eksik” olarak algılanır.
Sosyolojik açıdan bu durum, bilgi ekonomisinde eşitsizliğin yeniden üretildiği bir örnektir. Biyolog, aynı sistemi anlayabilir, aynı kimyasal süreçleri açıklayabilir, ama toplumsal statü mekanizması ona “eczane açma hakkı” tanımaz. Çünkü bilgi değil, kimlik belirleyicidir.
Sonuç: Toplumsal Deneyimleri Tartışmaya Davet
“Biyologlar eczane açabilir mi?” sorusu, aslında “Kim hangi bilgiyle, hangi alanda var olabilir?” sorusunun bir yansımasıdır. Mesleklerin, cinsiyet rollerinin ve kültürel pratiklerin kesiştiği bu alanda, toplumun bilimle ve uzmanlıkla kurduğu ilişkinin yeniden düşünülmesi gerekir.
Okuyucular olarak, sizler de kendi toplumsal deneyimlerinizde bu tür mesleki sınırları nasıl gözlemliyorsunuz? Bir biyoloğun ya da farklı bir disiplin uzmanının “eczane açamaması” size adil geliyor mu? Belki de artık bilgiye dayalı mesleklerde kimlikten çok, yeterliliğin belirleyici olması gerektiğini tartışmanın zamanı gelmiştir.